gölge — is. 1) Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur? H. E. Adıvar 2) Güneş ışınlarından korunacak yer Sakın kesme, gölgesinde yorgun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gölge balığı — is., hay. b. 1) Alabalıkgillerden, uzunluğu 20 50 cm, sırt yüzgeci büyük, tatlı su balığı (Thymallus thymallus) 2) Gölge balığıgillerden, büyük, eti lezzetli, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz de yaşayan bir balık, taş levreği, minakop,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gölge balığıgiller — is., ç., hay. b. Örnek hayvanı gölge balığı olan kemikli balıklar takımı … Çağatay Osmanlı Sözlük
gölge olay — is., fel. Bir olaya katılan fakat ona hiçbir etki yapmayan veya başka bir olay tarafından var edilerek ona bağlı kalan olay Makinenin gürültüsü bir gölge olaydır … Çağatay Osmanlı Sözlük
gölge olaycılık — is., ğı, fel. Ruh etkinliğinin bilinçli olmadan da var olabileceğini ileri sürerek bilinci, bir gölge olay sayan felsefe öğretisi … Çağatay Osmanlı Sözlük
gölge oyunu — is., tiy. Geriden ışıkla aydınlatılmış bir perde arkasında hareket ettirilen resimlerin gölgelerinden yararlanılarak oynatılan oyun Karagöz bir gölge oyunudur … Çağatay Osmanlı Sözlük
gölge düşmek — bir şey üzerine karaltı inmek, üzerine gölge gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gölge düşürmek — (bir şeye) bir şeyin değerini veya ününü azaltacak işler yapmak ... bu iki yazarın usta hikâyeci vasıflarına gölge düşürmüştür. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
gölge etmek — 1) ışığa engel olmak 2) mec. engel olmak Gölge etme, başka ihsan istemem. Diyojen … Çağatay Osmanlı Sözlük
gölge gibi — varlığını belli etmeden, gizlice O bir gölge gibi kalkıp gittiği zaman farkında olmadım. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük